adlena
Dîvân Üyesi
Merhaba arkadaşlar. Yeni bir konu başlığı altında yine bize özgü bir biçimle yeniden huzurlarınızda olmanın bahtiyarlığını yaşamaktayım. Sözlerime bu konu başlığının açılmasına vesile olan değerli büyüğüm, büyük komutan Albay Dr. Alihan Sarıoğlu ile diller ve edebiyat üzerine yaptığımız küçük sohbeti anlatarak başlamak istiyorum.
Karla karışık yağmurun altında, soğuk ve sisli bir cuma sabahında konferans salonu önünde aşı olmak için bekleyen takımımın başında manga başları ve kıdemli yardımcısıyla askerlerin sağlık durumlarını ,daha önce aşı olanları, aşıya karşı alerjisi olanları tespit ve tanzim ederken çift kazık çavuşlardan birinin usulca yanıma sokulup: "Tugaydan seni emretmişler." diye ciğerlerimin en ücra köşelerinde yankılanan bir cümle kurmasıyla başladı her şey.
"Sen ne dediğinin farkında mısın canım kardeşim, ne tugayı, ne emri, benim ne işim olur tugayda, kim çağırmış, neden çağırmış? " diye soramadan üç yüz metre uzaklıkta olan komutanlık binasına doğru koşmaya başladım. Bölük komutanımız Yüzbaşı Musa Ersöz'ün odasına çıkıp kepim ve yüreğim ellerimde tekmil verip emirlerini beklemeye başladım .
Albay'ın beni emrettiğini söyledi ve takım içinde neler yaşandığı hakkında birkaç soru sordu.Zira Albay çok önemli bir mevzu olmadıkça ne takımla ne bölükle ilgilenmez ilgilenecek olsa da beni emredip bana sormaz bana kadar onlarca rütbeli varken niye sorsun zaten .Takım içinde doğu kökenli bir grupla milliyetçi askerler arasında sürtüşmeler yaşanıyordu.İki taraf da mütemadiyen yanıma gelip birbirleri hakkında şikayette bulunuyor istenmeyen olayların yaşanmaması için benden önlem almamı istiyorlardı. Belli ki bu sürtüşmeler Albay'ın kulağına gitmiş ve Albay ilk sorumlu olarak hayatımı kaydırmak üzere beni çağırtmıştı.
Varılması her kula nasip olmayacak o büyük kapılı büyük odanın önüne vardığımızda hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp geçmeye başlamış elim ayağım hatta iç organlarımı bir titreme almıştı.
Nihayet içerideydim. O büyük kapıdan daha etkileyici bakışlarıyla tugayın en rütbeli komutanı geleceğin paşası Albay Alihan Sarıoğlu tüm heybetiyle koltuğuna kurulmuş profilden Mona Lisa tablosu gibi bana bakıyordu.
"Emredin Komutanım !!! "
Karla karışık yağmurun altında, soğuk ve sisli bir cuma sabahında konferans salonu önünde aşı olmak için bekleyen takımımın başında manga başları ve kıdemli yardımcısıyla askerlerin sağlık durumlarını ,daha önce aşı olanları, aşıya karşı alerjisi olanları tespit ve tanzim ederken çift kazık çavuşlardan birinin usulca yanıma sokulup: "Tugaydan seni emretmişler." diye ciğerlerimin en ücra köşelerinde yankılanan bir cümle kurmasıyla başladı her şey.
"Sen ne dediğinin farkında mısın canım kardeşim, ne tugayı, ne emri, benim ne işim olur tugayda, kim çağırmış, neden çağırmış? " diye soramadan üç yüz metre uzaklıkta olan komutanlık binasına doğru koşmaya başladım. Bölük komutanımız Yüzbaşı Musa Ersöz'ün odasına çıkıp kepim ve yüreğim ellerimde tekmil verip emirlerini beklemeye başladım .
Albay'ın beni emrettiğini söyledi ve takım içinde neler yaşandığı hakkında birkaç soru sordu.Zira Albay çok önemli bir mevzu olmadıkça ne takımla ne bölükle ilgilenmez ilgilenecek olsa da beni emredip bana sormaz bana kadar onlarca rütbeli varken niye sorsun zaten .Takım içinde doğu kökenli bir grupla milliyetçi askerler arasında sürtüşmeler yaşanıyordu.İki taraf da mütemadiyen yanıma gelip birbirleri hakkında şikayette bulunuyor istenmeyen olayların yaşanmaması için benden önlem almamı istiyorlardı. Belli ki bu sürtüşmeler Albay'ın kulağına gitmiş ve Albay ilk sorumlu olarak hayatımı kaydırmak üzere beni çağırtmıştı.
Varılması her kula nasip olmayacak o büyük kapılı büyük odanın önüne vardığımızda hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp geçmeye başlamış elim ayağım hatta iç organlarımı bir titreme almıştı.
Nihayet içerideydim. O büyük kapıdan daha etkileyici bakışlarıyla tugayın en rütbeli komutanı geleceğin paşası Albay Alihan Sarıoğlu tüm heybetiyle koltuğuna kurulmuş profilden Mona Lisa tablosu gibi bana bakıyordu.
"Emredin Komutanım !!! "
Son düzenleme: