S
Sav
Divan Edebiyatçıları Beyanındadır
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde eski Türk edebiyatı hocalarından Ahmet Atilla Şentürk’ün, ‘Yasakmeyve’ dergisi’nin 12. sayısında Nilay Özer’le yaptığı bir konuşma yayımlandı.
Dergi, iki sayıdır, ‘Reddedilen Mirasın Zor Anahtarı’ başlığıyla ‘Divan Şiiri’ üzerine bir ‘Dosya’ yayımlıyor. 11. sayı’nın ağırlıklı yazısı, ‘Şiirin Sesi Toplumun Şarkısı’ adlı kitabıyla Divan edebiyatı okumalarına gözardı edilmesine olanak bulunmayan katkılarıyla tanıdığımız Prof. Dr. Walter G. Andrews’ün, Emrah Pelvanoğlu ile yaptığı söyleşi idi. Prof. Andrews, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi’nin ‘Journal of Turkish Literature’ dergisinde yayımlanan ‘Stepping Aside’ başlıklı o ufuk açıcı yazısındaki kimi konuların daha da belirginleşmesine katkıda bulunuyordu o söyleşisinde...
Ahmet Atilla Şentürk, Nilay Özer’le yaptığı o konuşmada son derece önemli meseleler üzerinde duruyor ve bir uzman olarak bu meselelere açıklık getiriyor. Şentürk’ün, Divan Edebiyatı alanında değerli çalışmalarını yıllardır takip ediyorum. Gerçekten beğendiğim ve takdir ettiğim, farklı boyutlarda zaman zaman çok girift düşünebilen bir insan. Onun ‘Osmanlı Şiiri Antolojisi’ne yazdığı o muhteşem ‘Ön Söz’ün ilk cümleleri bile, edebiyat araştırmalarında uluslararası iletişime ne kertede önem verdiğini ortaya koymak bakımından uyarıcıdır: ‘Milletlerin kültürleri oluşum ve yapı itibariyle bir ağacın dalları gibi sürekli birbiriyle ilişki ve iletişim içindedirler. Devamlı temas halinde bulunan ayrı köklere sahip toplumlar için olsun, bu olgu pek büyük bir aksaklığa uğramadan süregider.’
Hemen belirtmeliyim: Ahmet Atilla Şentürk’ün ‘Yasakmeyve’deki ufuk açıcı konuşması, Türkiye’de Divan edebiyatı öğretimi konusunda düşündürücü sorunları içeriyor. Şentürk’ün sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla Divan edebiyatı uzmanları, Dr. Mehmet Kalpaklı ve Prof. Dr. Muhsin Macit gibi değerli bazı ve başka istisnalar dışında, çağdaş Türk Edebiyatı ile uzaktan yakından ilgilenmemektedirler ve maalesef, özellikle çağdaş Türk şiiri konusundaki bilgileri ‘kulaktan dolma’ olmaktan ileri gitmemektedir. Mesela, bir Divan edebiyatı uzmanı, İkinci Yeni şiirini, aklısıra ‘mizahi bir tarif’ yaptığını sanarak, ‘tombalacılık’ diye nitelendirebilmekte, ‘bir torbaya kelimeleri yazıp doldur, sonra sallayarak sırasıyla çekip yan yana getir, olsun sana şiir...’ diyecek kertede laubali ve bilgisizce bir tavır sergileyebilmektedir. Cemal Süreya’nın, Edip Cansever’in, Turgut Uyar’ın şiirinden zerrece behresi olmayan biri, ancak ‘İkinci Yeni’den böyle söz edebilir... Hazin, değil mi?
Dahası, bu uzmanlardan bazılarının, Divan Şiirinin bir gelenek olarak, çağdaş Türk şiirinde nasıl ve hangi biçimlerde devam ettiği, çağdaş şairlerimizin Gelenekten yararlanma ve Geleneği yeniden-üretme konusunda neleri gerçekleştirdikleri konusunda da en küçük bir fikre sahip olmadıkları da anlaşılıyor. Çağdaş şairlerin ‘eski şiirin ihya’sına yaptıkları katkılardan o kadar bihaberdirler ki, bu katkıyı mesela rahmetli Behçet Necatigil’in ‘Divançe’sinin, sadece, adındaki ‘Divançe’ kelimesinden ibaret sanmaktadırlar! Va hayfa ki va hayfa!
Haydi, çağdaş Türk şiiri konusunda kör bir bilgisizlikle malul oluşlarını görmezden geldik, diyelim, ya mesela, son zamanlarda Divan şiirini teorik yaklaşımlarla yeniden okumaya çalışan yabancı uzmanları (ki, bunların başında Prof. Dr. Walter G. Andrews geliyor), konuya ‘profesyonel olmaktan çok bir hobi olarak yaklaşan’ ‘meslekdaşlar’ olarak, ‘zaten anlamadıkları metinleri iyice içinden çıkılmaz hallere’ soktukları gerekçesiyle eleştirmeye, dahası edeb dışı aşağılamaya kalkışmaya ne demelidir? ‘Meslekdaş’ dediği yabancı uzmana, ‘profesyonel’liği yakıştırmamak manasızlığını geçtik, Divan şiirine teorik yaklaşımın ‘hobi’ sayılması hangi mantıkla izah edilebilir; -açıkçası, bilemiyorum. Bir yabancı uzmanı, bir ‘meslekdaş’ı, sadece Divan şiirini teorik temellendirmeye tabi tuttuğu için ‘zaten anlamadıkları metinleri iyice içinden çıkılmaz haller’e sokmakla itham etmenin edeb dışılığı bir yana, bunu söyleyenin düpedüz cehaletini açığa çıkardığının nasıl farkında olunmayabilir, doğrusu hayret ediyorum. Ahmet Atilla Şentürk’ün de belirttiği gibi, ‘milletlerin kültürleri, oluşum ve yapı itibariyle bir ağacın dalları gibi sürekli birbiriyle ilişki ve iletişim içinde’ ise, bu ilişki ve iletişimi, Batı ülkelerindeki ‘meslekdaşlar’ın yaptıkları teorik çalışmaları sadece entelektüel bir merakla okuyarak kurmak, Freud, Lacan, Riffaterre, Kristeva, Deleuze ve Andrews okumaları ile zihin ufkunu açmak, ona buna kara çalmaktan daha sağlıklı ve elbette daha bilimsel bir yaklaşım değil midir?
Zavallı Divan şiiri! Kimlerin elinde kaldın!
HİLMİ YAVUZ
11.03.2005 CUMA
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde eski Türk edebiyatı hocalarından Ahmet Atilla Şentürk’ün, ‘Yasakmeyve’ dergisi’nin 12. sayısında Nilay Özer’le yaptığı bir konuşma yayımlandı.
Dergi, iki sayıdır, ‘Reddedilen Mirasın Zor Anahtarı’ başlığıyla ‘Divan Şiiri’ üzerine bir ‘Dosya’ yayımlıyor. 11. sayı’nın ağırlıklı yazısı, ‘Şiirin Sesi Toplumun Şarkısı’ adlı kitabıyla Divan edebiyatı okumalarına gözardı edilmesine olanak bulunmayan katkılarıyla tanıdığımız Prof. Dr. Walter G. Andrews’ün, Emrah Pelvanoğlu ile yaptığı söyleşi idi. Prof. Andrews, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi’nin ‘Journal of Turkish Literature’ dergisinde yayımlanan ‘Stepping Aside’ başlıklı o ufuk açıcı yazısındaki kimi konuların daha da belirginleşmesine katkıda bulunuyordu o söyleşisinde...
Ahmet Atilla Şentürk, Nilay Özer’le yaptığı o konuşmada son derece önemli meseleler üzerinde duruyor ve bir uzman olarak bu meselelere açıklık getiriyor. Şentürk’ün, Divan Edebiyatı alanında değerli çalışmalarını yıllardır takip ediyorum. Gerçekten beğendiğim ve takdir ettiğim, farklı boyutlarda zaman zaman çok girift düşünebilen bir insan. Onun ‘Osmanlı Şiiri Antolojisi’ne yazdığı o muhteşem ‘Ön Söz’ün ilk cümleleri bile, edebiyat araştırmalarında uluslararası iletişime ne kertede önem verdiğini ortaya koymak bakımından uyarıcıdır: ‘Milletlerin kültürleri oluşum ve yapı itibariyle bir ağacın dalları gibi sürekli birbiriyle ilişki ve iletişim içindedirler. Devamlı temas halinde bulunan ayrı köklere sahip toplumlar için olsun, bu olgu pek büyük bir aksaklığa uğramadan süregider.’
Hemen belirtmeliyim: Ahmet Atilla Şentürk’ün ‘Yasakmeyve’deki ufuk açıcı konuşması, Türkiye’de Divan edebiyatı öğretimi konusunda düşündürücü sorunları içeriyor. Şentürk’ün sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla Divan edebiyatı uzmanları, Dr. Mehmet Kalpaklı ve Prof. Dr. Muhsin Macit gibi değerli bazı ve başka istisnalar dışında, çağdaş Türk Edebiyatı ile uzaktan yakından ilgilenmemektedirler ve maalesef, özellikle çağdaş Türk şiiri konusundaki bilgileri ‘kulaktan dolma’ olmaktan ileri gitmemektedir. Mesela, bir Divan edebiyatı uzmanı, İkinci Yeni şiirini, aklısıra ‘mizahi bir tarif’ yaptığını sanarak, ‘tombalacılık’ diye nitelendirebilmekte, ‘bir torbaya kelimeleri yazıp doldur, sonra sallayarak sırasıyla çekip yan yana getir, olsun sana şiir...’ diyecek kertede laubali ve bilgisizce bir tavır sergileyebilmektedir. Cemal Süreya’nın, Edip Cansever’in, Turgut Uyar’ın şiirinden zerrece behresi olmayan biri, ancak ‘İkinci Yeni’den böyle söz edebilir... Hazin, değil mi?
Dahası, bu uzmanlardan bazılarının, Divan Şiirinin bir gelenek olarak, çağdaş Türk şiirinde nasıl ve hangi biçimlerde devam ettiği, çağdaş şairlerimizin Gelenekten yararlanma ve Geleneği yeniden-üretme konusunda neleri gerçekleştirdikleri konusunda da en küçük bir fikre sahip olmadıkları da anlaşılıyor. Çağdaş şairlerin ‘eski şiirin ihya’sına yaptıkları katkılardan o kadar bihaberdirler ki, bu katkıyı mesela rahmetli Behçet Necatigil’in ‘Divançe’sinin, sadece, adındaki ‘Divançe’ kelimesinden ibaret sanmaktadırlar! Va hayfa ki va hayfa!
Haydi, çağdaş Türk şiiri konusunda kör bir bilgisizlikle malul oluşlarını görmezden geldik, diyelim, ya mesela, son zamanlarda Divan şiirini teorik yaklaşımlarla yeniden okumaya çalışan yabancı uzmanları (ki, bunların başında Prof. Dr. Walter G. Andrews geliyor), konuya ‘profesyonel olmaktan çok bir hobi olarak yaklaşan’ ‘meslekdaşlar’ olarak, ‘zaten anlamadıkları metinleri iyice içinden çıkılmaz hallere’ soktukları gerekçesiyle eleştirmeye, dahası edeb dışı aşağılamaya kalkışmaya ne demelidir? ‘Meslekdaş’ dediği yabancı uzmana, ‘profesyonel’liği yakıştırmamak manasızlığını geçtik, Divan şiirine teorik yaklaşımın ‘hobi’ sayılması hangi mantıkla izah edilebilir; -açıkçası, bilemiyorum. Bir yabancı uzmanı, bir ‘meslekdaş’ı, sadece Divan şiirini teorik temellendirmeye tabi tuttuğu için ‘zaten anlamadıkları metinleri iyice içinden çıkılmaz haller’e sokmakla itham etmenin edeb dışılığı bir yana, bunu söyleyenin düpedüz cehaletini açığa çıkardığının nasıl farkında olunmayabilir, doğrusu hayret ediyorum. Ahmet Atilla Şentürk’ün de belirttiği gibi, ‘milletlerin kültürleri, oluşum ve yapı itibariyle bir ağacın dalları gibi sürekli birbiriyle ilişki ve iletişim içinde’ ise, bu ilişki ve iletişimi, Batı ülkelerindeki ‘meslekdaşlar’ın yaptıkları teorik çalışmaları sadece entelektüel bir merakla okuyarak kurmak, Freud, Lacan, Riffaterre, Kristeva, Deleuze ve Andrews okumaları ile zihin ufkunu açmak, ona buna kara çalmaktan daha sağlıklı ve elbette daha bilimsel bir yaklaşım değil midir?
Zavallı Divan şiiri! Kimlerin elinde kaldın!
HİLMİ YAVUZ
11.03.2005 CUMA